İngiltere’de çalışma vizesi almak isteyen AB üyesi ülke vatandaşlarına yönelik uygulamada yıllık gerekli minimum maaş ücreti 26 bin sterlinden 35 bin sterline yükseltilecekmiş. İtalyan Corriere Della Sera’nın haberinde bunun İngiltere’ye çalışmaya gidecek İtalyan gençleri engelleyeceği belirtiliyor. İngiltere yeni mezun nitelikli meslek sahibi gençlere kapılarını kapatıyor deniyor. (İtalyanlar, gençlerinin yabancı ülkelere çalışmaya gitmesini bir tür felaket olarak görmüyorlar anlaşılan). Elbette konu sadece İtalyanlar değil. Bütün AB’ye üye ülkelerin gençleri için geçerli bir uygulama bu. Haberde, bugün İngiltere’de işe başlayan yeni mezun bir gencin başlangıç pozisyonu maaşının yıllık 30 bin sterlin civarında olduğu belirtiliyor. Bu durumda getirilmek istenen uygulamayla yeni mezunların bu ülkede çalışma şansı hiç kalmıyor, deniyor.
Birleşik Krallık’a 2022 yılında yasal olarak uzun süreli göçmen statüsünde kabul edilenlerin sayısı 1,2 milyon. Bu rakam her yıl katlanarak artıyor. Toplam göçmen rakamı bir önceki yıla göre 221 bin artmış. Bu rakamın 150 bini, AB’ye üye ülkelere mensup kişiler. Ancak AB ülkelerinden gelenlerin sayısı bir önceki yıla göre 45 bin azalmış. Sunak’ın, İngiltere’de 2025’te yapılacak genel seçimlere kapıları daha sıkı kapama vaadiyle gideceği belirtiliyor. İşçi Partisi de aynı yönde mesajlar veriyor. Yani Brexit, AB üye ülkesi vatandaşların İngiltere’deki çalışma hayatını olumsuz etkilerken, AB dışındaki üyelerden bu ülkeye gelenlerin sayısında artışa neden olmuş. Maçlarda sık kullanılan bir kalıp geldi aklıma. Vize için insanları sürüm sürüm süründüren AB için kullanmadan edemeyeceğim:
“Şimdi onlar düşünsün!”
Filistinli annenin gözünden
Londra’da yaşayan Filistinli bir anne. Bu anne anonim kalmak istiyor. Ona Farah diyelim. Farah Londra’da İngiliz Dili ve Edebiyatı üzerine doktorası olan bir akademisyen. Çocukları Londra’da ilkokula gidiyor. Annesi babası dahil pek çok akrabası Gazze’de yaşıyor. Her yaz tatilde onları görmeye gidiyorlar, ikisi de ilkokul çağındaki oğlu ve kızıyla. Okul dönüşü herkes yaz tatilinde gittiği yerleri anlatıyor. Onlar Gazze’yi anlatıyor. O kadar seviyorlar ve bağlılar. Okullarında her milletten her dinden çocuklar var ancak Yahudi kökenliler çoğunlukta. Bu durum 7 Ekim’e kadar hiç sorun olmuyor.
Hayat normal seyrinde giderken bir anda çocuklar büyük bir tartışmanın ortasında kalıyor. Yaz tatiline gittikleri yerin bombalandığını anlıyorlar. Yanıtlarını çoğu zaman büyüklerin de bilmediği sorular sormaya başlıyorlar. Birileri biz kurbanız onlar terörist derken, diğerleri hayır asıl kurban biziz diyor. Kimi İsrail haklı diyor, kimi İsrail yüzünden bu haldeyiz diyor, kimi Hamas’ı sorumlu tutuyor, kimi neredeyse 100 yıldır süregelen işgali sorguluyor. Ancak 7 Ekim şoku atlatıldıktan sonra Yahudisi Müslümanı veliler birbirlerine sahip çıkıyor, bu zor durumla başa çıkmaya çalışıyor. Ve elbette olan bitenler hep iz bırakıyor.
Farah’ın ailesi hâlâ Gazze’de. Hâlâ durumları belli değil. Yarın ne olacakları belli değil. Dedi ki Farah; “bütün bu süreçte en yaralayıcı olan Batı basınının ve siyasetinin tek taraflı anlatımı ve diliydi.” Adaletsizlik her zaman en büyük yarayı açıyor. Ne kadar zor olursa olsun, kimlik siyasetini ve hesapları bir kenara bırakıp bazen sadece, basitçe insan olmak gerekiyor.
Bir yanıt bırakın