Deniz Ekim Tilif- Popüler kültürün eşsiz bir figürü daha aramızdan çok erken ayrıldı. 26 Temmuz Çarşamba günü 56 yaşında hayatını kaybeden Sinéad Marie Bernadette O’Connor (ya da Müslüman olduktan sonraki adıyla Shuhada’ Sadaqat) ilk albümü “The Lion and the Cobra”yı 1987 yılında yayınladı ve ânında müzik listelerine zirveden giriş yaptı. Rock ve pop müzikleri deneysel bir çizgide sentezleyen albüm, içinde “Troy” ve “Mandinka” gibi hit şarkılar barındırıyordu. Kendisini tarihe altın harflerle kazıyacak teklisi ise 1990 tarihli ikinci albümü “I Do Not Want What I Haven’t Got”ta yer alan Prince yorumu “Nothing Compares 2 U” oldu. Bu şarkıyla 1991 Grammy’lerinde En İyi Alternatif Müzik Performansı unvanına layık görülse de hem ödülü hem de aday gösterildiği diğer üç kategoriyi reddetti.
Doğuştan -ve tamamen haklı sebeplerle- isyankârdı. Sanki bu dünyaya ait değildi. Pop yıldızlığının görünürde görkemli dünyasına ise kesinlikle ait değildi, şöhrete kavuşması sonrasında kendini aşama aşama inzivaya çekti. Kurallara göre oynamayı asla sevmedi. Aktivist kimliğiyle biliniyordu. Saçını kazıdığı imajı bile toplumun feminenliğe yönelik normatif görüşlerine bir tepkiydi: “Benden saçımı uzatmamı, kısa etekler giyip makyaj yapmamı, hiçbir şeye meydan okumayacak sıradanlıkta şarkılar yapmamı beklediler.”
Papanın fotoğrafını yırttı
Katolik inanışın baskın olduğu İrlanda’da yetişmiş biri olarak din adamlarının suçlarına dikkat çektiği Ekim 1992 tarihli “Saturday Night Live” performansında zamanın Papa’sı 2. John Paul’un bir fotoğrafını yırttı. Bu hareketi ABD’nin en popüler programlarından birinin canlı yayınında sergilemiş ve ardından “Gerçek düşmanla savaşın” demiş olması şüphesiz o âna tanıklık eden milyonların aklına en derin yerden kazınmıştır. Papa 2. John Paul bu performanstan dokuz yıl sonra Kilise içinde cinsel istismarın varlığını kabul edecekti; ancak gelen ilk tepkiler elbette hep O’Connor’a yönelikti. Rivayete göre NBC kanalının üst düzey yetkililerinden Rick Ludwin, O’Connor fotoğrafı yırttığında dehşet içinde sandalyesinden fırlamıştı. Yerel gazetelerden New York Daily News olayı ‘Kutsal Terör’ manşetiyle haberleştirecek, kanal ise izleyicilerinden şikâyet dolu binlerce yorum alacaktı. O’Connor’ın kamuoyu önünde aldığı kınamaların ve hakaretlerin haddi hesabı yoktu. İki hafta sonra düzenlediği Bob Dylan’a saygı konserinde sahneden yuhalanarak inecekti. Çok geçmeden aynı programda sahne alan Madonna canlı yayında cinsel istismarcı kimliği herkesçe hâlihazırda bilinen Joey Buttafuoco’nun fotoğrafını yırtarak “Gerçek düşmanla savaşın” diyecek, O’Connor’ın hareketini ise çoğu kişi gibi eleştirecekti. Fotoğraf yırtma hadisesi ve peşi sıra gelen linçler belki de O’Connor’ı yıldız yaşamını sürdürmekten alıkoyan başlıca sebep olsa da şarkıcı bu hareketinden ömrü boyunca pişmanlık duymadı. Hiçbiri ilk iki albümü kadar konuşulmayacak ancak sevenlerinin değerini fazlasıyla bileceği sekiz stüdyo albümü daha yayınladı.
Oğlunun kaybı
Yaşam hikâyesinin hüzünlü bir yanı daima vardı. Saçını kazımasının tek sebebi toplumun kadınlığa yönelik algıları değildi, 2017 tarihli bir röportajında şu açıklamayı yapacaktı: “Çocukluğumuzda kız kardeşimin harikulade kızıl saçları vardı. Çok kıskanırdım onu. Buna rağmen annemiz kendini onun saçlarının çirkin ve iğrenç olduğuna inandırdı. Saçım uzunken insanlara bizi ‘güzel kızım’ ve ‘çirkin kızım’ şeklinde tanıtırdı. Bu yüzden kestim saçlarımı.”
Uzun süredir psikolojik bir savaş içindeydi. Onu temelli yıkan şey ise 2022’de 17 yaşındaki oğlu Shane’in kaybı oldu. 17 Temmuz’da paylaştığı bir sosyal medya gönderisinde onu kaybettiğinden beri yaşamıyor gibi hissettiğini belirtti: “Hayatımın aşkı, ruhumun feneriydi. Bir ruhun iki yarısı gibiydik. Beni koşulsuz seven tek kişiydi. Onsuz tamamen kaybolmuş hâldeyim.” Bu dünyaya daima fazla olan Sinead O’Connor, işte böyle dürüst bir yaşamın ve yoğun trajedilerin ardından aramızdan ayrıldı. Her neredeyse artık huzuru bulmuş olması dileğiyle…
Bir yanıt bırakın