Deniz Piyade Kıdemli Başçavuş Ulgar Günay’ın ailesi 4 kuşaktır Türk ordusunda

Deniz Piyade Kıdemli Başçavuş Ulgar Günay, Bitlis’te 1880’li yılların sonlarında Rus askerleriyle girilen çatışmada karnına isabet eden dört mermiyle yaralanmasına rağmen Rus komutanı vurup etkisiz hale getiren, bu olay üzerine dönemin padişahı 2. Abdülhamit’in fermanıyla 1899’da onbaşılıktan teğmenliğe terfi eden büyük dedesi İbrahim Ağa, Gümrük Umum Kumandanlığı bünyesinde Gümrük Muhafaza Amiri olarak görev yapan dedesi Abdulbaki Günay ve babası emekli Jandarma Astsubay İbrahim Günay’ın şerefle taşıdığı üniformayı vatan sevgisiyle giyiyor.

Dedelerinin kahramanlık hikayeleriyle büyüdü

Türk Deniz Kuvvetleri Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Daire Başkanlığında görevli, iki kız çocuk babası 46 yaşındaki Başçavuş Günay, dedelerinin kahramanlık hikayeleriyle büyüdü.

Orduya katıldıktan sonra babası ve ağabeyinin tecrübelerinden de istifade eden Günay, kendisi gibi dördüncü kuşak asker ağabeyi Jandarma Pilot Özcan Günay’ın 8 yıl önce emekli olmasının ardından ailenin askeriyedeki son temsilcisi oldu.

1885’ten bugüne her dönem orduya asker yetiştiren ailenin, 24 yıldır mesleğini başarıyla sürdüren Günay’dan sonra geleneği devam ettirecek ferdi bulunmuyor. Günay ailesinin orduya kesintisiz asker yetiştirme geleneği Başçavuş Ulgar Günay’ın emekliliğiyle son bulacak.

Adını ailesinin mahsur kaldığı Ulgar Dağı’ndan alıyor

Mesleğe 1997’de Tuzla Piyade Okulu’nda başlayan Ulgar Günay, dört kuşak askerlik yapan bir ailenin ferdi olmaktan ve bu üniformayı giymekten duyduğu mutluluğu dile getirdi.

Mesleği tercih etmesinde asker kökenli ailesinin etkili olduğunu belirten Günay, ismini doğumu sırasında anne ve babasının mahsur kaldığı Ulgar Dağı’ndan aldığını söyledi.

Babasının 1976’da Ardahan’ın Posof’ta İlçe Jandarma Bölük Komutanı görevini icra ederken İstanbul’a tayininin çıktığını dile getiren Günay, şöyle devam etti:

“Tabii İstanbul’a intikal etmeden önce valide bana hamile olduğundan Ardahan’daki asker hastaneye götürüp son kontrolleri yaptırıyor. Doktorlar her şeyin sağlıklı ve doğuma 1,5 ay olduğunu söyleyerek taburcu ediyorlar. Babam emrinde cip, bir onbaşı şoför ve bir araç muhafızı çavuşla Posof’a dönmek üzere yola çıkıyor. Yolda hastaneden çıkmış ama köyüne dönme imkanı olmayan bir baba ve oğlunu ‘Jandarmanın asli görevlerindendir.’ diyerek araçlarına alıyorlar. Posof ile Hanak arasında meşhur 2780 rakımlı Ulgar Dağı’nı geçmek durumunda kalıyorlar. Burada şiddetli bir tipiye yakalanıyorlar. O dönemde şimdiki gibi meteoroloji raporları, telefon cihazları ve muhabere sistemleri olmadığından herhangi bir yardım talebinde bulunma imkanları da yok. Yoğun tipi neticesinde önü ve arkası karla dolan cip hareket edemez hale geliyor. Bu bir saat, iki saat değil, aracın kaloriferi de olmadığından akşam donma belirtileri başlıyor. Uyku hali başladığından babam buna müsaade etmemek için elinden gelen mücadeleyi başlatıyor.”

Günay, babasının talimatıyla araçtakilerin belirli aralıklarla yer değiştirdiğini, bu şekilde hem kan dolaşımlarını hızlandırarak ısındığını hem de uyumalarının engellendiğini anlattı.

Babasının yanındaki askerleri stratejik bir güzergah çizerek yardım getirmeleri için görevlendirdiğine işaret eden Günay, ümitsizliğin başladığı anlarda anne ve babasına yardımın ulaştığını ve kızaklarla taşınan annesinin yaşadığı stres üzerine erken doğum yaparak kendisini 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’nde dünyaya getirdiğini anlattı. Günay, bu olay üzerine babasının kendisine Ulgar adını verdiğine dikkati çekti.

Günay’ın hayat hikayesi askeri cipte başladı

Mesleğe başladığında babasının önemli öğütlerde bulunduğunu, mesleğe sevgisi ve orduya sadakatini yüksek tutan bu doktrin ile yetiştiğini anlatan Günay, “Büyük dedemi hiç görmedik. Dedemi küçük yaşta kaybettim. Bana orduyu sevdiren, askerlik mesleğini aşılayan daha çok babam ve ağabeyimdi. Hikayem askeri cipin içerisinde başlıyor. Çocukluğum, gençliğim askeri lojmanlarda geçti. Dolayısıyla lojmanlarda, askeri tesislerde, peygamber ocağının içerisinde bulunmanın vermiş olduğu bir onur var, bundan son derece müteşekkirim.” diye konuştu.

Askerliğin diğer mesleklere benzemediğine değinen Günay, şunları aktardı:

“Diğer meslekleri bir teraziye koyma derdinde değilim. Bütün mesleklere saygım var lakin askerlik mesleği bambaşka. Niye? Çünkü bir ülkenin ordusu ve askeri olmazsa olmazıdır. Güçsüz olursa ya da olmazsa başka milletlerin, başka devletlerin müstemlekesi haline gelirsiniz. O yüzden askerliğin benim penceremde yeri bambaşka. Elbette ki dört kuşak asker ailenin bir ferdi olmak benim için son derece gurur verici bir olay. O yüzden ben mesleğimi severek, özveriyle fedakarlıkla yerine getirdiğime inanıyorum.”

Günay, başta çocukları olmak üzere orduya katılmak isteyen gençlere askerlik yeminini iyi anlamaları ve buna sadık kalmalarını tavsiye etti.

Baba evi müze gibi

Baba İbrahim Günay, emekli olduğunda iş yeri açtığını, işlerinin iyi olmasına rağmen askerlik hayali kuran çocuklarının esnaflığı tercih etmediğini söyledi.

İki oğlunun da sırasıyla asker olduğunun belirten baba Günay, bundan son derece memnuniyet ve gurur duyduğuna vurgu yaptı.

Kendisinin yanı sıra dedesinin, babasının ve çocuklarının üniformalı fotoğraflarını evinin duvarlarına asan, aile bireylerinin aldığı ödülleri, belgeleri ve giydiği üniformayı evinde oluşturduğu alanda sergileyen Günay, oğullarının üniformalı fotoğraflarına baktığında göğsünün kabardığını kaydetti.

Bugün kadar birçok takdir belgesi, rozet, berat ve ödülle taltif edilen Günay, dört kuşak askerlik görevini yürüten başka bir aileye denk gelmediğini sözlerine ekledi.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*