– Avrupa’nın her yanında yaşanan çiftçi eylemlerini biraz gülümseyerek izliyoruz. Yıllardır Türkiye’ye her türlü siyasi çirkinliği yapan ülkelerin başkentlerinde eylemler görmek hepimizi için için mutlu ediyor ama mutlu olmak yetmez, Avrupa’da tarımın nereye evrildiğine de bakmak zorundayız.
– Avrupa Birliği bir süredir ortak tarım politikasını yenileme derdinde. Sürdürülebilirlik gerekçesiyle yapılmak istenen değişiklik, halen ekilebilir alanları yüzde 4 azaltmak, zorunlu ürün rotasyonuna gitmek ve gübre kullanımını yüzde 20 azaltmak gibi önlemler içeriyor. Bu önlemler çiftçilerin daha az verim alması demek.
– Daha az alandan daha az verim almak demek, çiftçilerin ithalata karşı daha az rekabetçi hale gelmeleri sonucuna yol açacak. Bu da işletmelerin bir süre sonra iflası anlamına gelecek.
– Bir diğer problem artan motorin fiyatları ve azalan devlet sübvansiyonu. Alman Hükümeti çiftçilerin kullandıkları tarımsal dizeldeki veri indirimlerini kademeli olarak kaldırma kararı aldı. Bunun anlamı da aslında daha az ürünü daha fazla bir fiyata mal etmek anlamına geliyor.
– Tek dert bu da değil. Macaristan, Romanya ve Polonya’daki çiftçi eylemlerinin sebebi, AB’nin Ukrayna’ya destek adına ithalat yasağını kaldırmasıyla ortaya çıkan durum. Ucuza ithalat, çiftçileri tarım ürünlerini satamaz hale getirdi. Buna petrol fiyatlarındaki artışla beraber artan nakliye yükü ve AB genelindeki enflasyonla beraber artan sigorta poliçelerinin yarattığı sıkıntı da eklendi.
– İspanya ve Portekiz’deki çiftçiler henüz sokaklara dökülmediler ama onların da eli kulağında. Hükümetlerin yoğun kuraklık nedeniyle su kullanımına getirdiği kısıtlamalar çiftçileri zor durumda bıraktı. Onlarda da eylem çağrıları başladı.
– Kuraklık ya da sürdürülebilirlik dışında AB’nin diğer derdi, yaşlanan nüfusu. Romanya ve Bulgaristan olmasa bir çok ülkede hasat yapılamayacak. İngiltere mantar çiftliklerine Kırgızistan’dan işçiler götürüyor, İspanya, Güney Amerika’dan tarım işçisi ithal ediyor.
– Tüm bu saydıklarımın bizi alakadar eden iki sonucu olabilir: AB, Türkiye’den yaptığı tarım ithalatını belirli ürünlerde artırabilir ya da ithalata yönelik sert kısıtlamalar getirebilir. Çelişkili gibi gözüküyor ama değil. Mesela çok su isteyen ürünleri ithal edip, susuz tarım ürünlerini üretmeye yönelebilirler ya da kuraklık nedeniyle gıda güvenliği adına ithalat kapısını sonuna kadar açabilirler.
– Türkiye’de planlı tarıma adımlar atmak adına ciddi bir çaba gösteriyor Tarım Bakanlığı ama sadece bir bakanlığın çabası yetmez. Tıpkı savunma sanayiinde olduğu gibi bilimi de tarımla buluşturmamız lazım. Bu sayede bir kilo tohuma 30 ton domates parası ödemekten kurtulur, ürettiğimiz yaş meyve-sebzenin nakliyesi sırasında yüzde 40 fire vermeyiz… Olanları gülümseyerek seyrederken bizim de düşünmemiz gerekenler var. Mesela çok su isteyen ürünleri başka ülkelerde arazi kiralayıp üretmek bir seçenek olabilir mi?
CHP’deki hesap DEM’e uymazsa…
Zafer Partisi, 28 Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu’na destek karşılığında CHP’den İçişleri dahil 3 bakanlık ve MİT Başkanlığı’nı aldı.
HDP tabanı, “Yüzde 2.23’lük oyuyla Zafer Partisi bunları aldı, yüzde 10’luk oy karşılığında biz ne aldık?” diye ayağa kalktı.
DEM Parti’nin yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’da aday çıkaracağının işaretlerini vermesi aslında bu tartışmaların bir devamı niteliğinde.
Eğer bu durum gerçekleşirse CHP’nin çok güvendiği “Erdoğan’a kaybettirme motivasyonu” DEM Parti için yeterli olmamış demektir.
Bu senaryo gerçekleşirse Ankara’da Mansur Yavaş’tan çok, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun işi zorlaşır.
İYİ Parti seçmeni tabanda oyları birleştirebilir ama DEM seçmeni, Başak Demirtaş gibi sembol bir aday çıktığında kendi adayına dönebilir.
Eğer işler bu şekilde gelişirse Ekrem İmamoğlu, sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı değil 2028’de, muhalefetin Cumhurbaşkanı Adayı olma hedefini de kaybeder.
“İstanbul kaybedilirse Özgür Özel de CHP Genel Başkanı olarak kalamaz” diyenler çıkacaktır, aday değiştirmediği için Özel’in eli daha rahat.
CHP’de, Kılıçdaroğlu döneminin bıraktığı hasarın bir artçısı aslında bu yaşanan.
Toplam oy katkısı yüzde 2-3 olan küçük partilere verilen 37 milletvekilliğinin, herkese benden bir Cumhurbaşkanı Yardımcılığı bonkörlüğünün, yüzde 2,3 oy desteğine karşı, 3 bakanlık ve hediyesi MİT Başkanlığı dağıtmanın geç çıkan faturası bu yaşanan.
Kurultayda bu bol keseden dağıtıma dair ne bir özeleştiri duyduk ne de bir cümle dışında eleştiri.
Bir yanıt bırakın