Dünya ne kadar değişirse değişsin değişmeyecek şeyler vardır.
Güven duygusu onlardandır.
Belirsizlikten kaçınmak da öyle.
İnsan ilişkilerini tanımlamak, kim dost, kim düşman bilmek ister. Devletler de öyledir.
Ne var ki 21. Yüzyılda her türden ilişkiyi esneklik, hız, değişimin sürekliliği gibi nedenlerle anlamlandırmakta zorluk çekiliyor. Sennett’in dediği gibi durum “okunaksız”.
Modernizmin sınıflamaları, sınırları, tanımları, kategorileri artık işlemiyor.
Düşman şekil değiştirebiliyor, dost ihanet edebiliyor.
13 Nisan gecesi İran’ın İsrail’e saldırısını ve sonrasını bu çerçevede okumamız gerek.
İran’ın Şam’daki elçiliğinin bombalanması sonrasında İsrail’e saldırması, bekleniyordu ancak sonuçları beklenen cinsten değildi.
Vurulan, ölen yoktu, kan görülmedi. O kadar ki İsrail kamuoyunda alay konusu oldu.
Öyleyse İran bu “gösteri”yi neden yaptı?
İran’ın askeri donanımı, stratejik aklı tarihsel derinliğe sahiptir. Beceriksizlik ve yetersizlikten söz edilemez.
Dünya İsrail’in vereceği karşılığa kilitlenmişken. Açıklaması zor bir saldırı İran’da yaşandı. Hatta saldırının nereden geldiği bile net değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “akla ziyan olmayan açıklama yok” demesi özetliyor durumu.
“Saldırı gösterisi”, Gazze’yi geriye itti.
Devletler arası ilişkiler okunaksız.
Seçime giden ABD, İsrail’in yanında ama İran’ın karşısında değil.
Ekranlar uzman sayısı kadar fazla analiz dolu. Bilgi kirliliği, bilgisizlikten fena.
Ortamın okunaksızlığı, yeni bir metin yazmayı gerektiriyor. Barış ve huzur içeren iddialı bir metin.
O metni yazmak da Türkiye’ye, ateş çemberinin ortasında mücevher gibi parlayan ülkemize düşüyor.
Tarih ve coğrafyamızın bizlere ezberlettiği bilgi, tüm zamanlardan daha gerçek olarak karşımızda duruyor:
Dost yok, düşman yok. Herkes dost, herkes düşman. Taraf seçemeyiz.
Kimler sosyal medyada kafasına göre takılamaz?
Sosyal medya kullanımı yaygınlaştıkça, paylaşımlardan kaynaklanan krizler de artıyor.
Sosyal medya kullanma biçimimizi ateşin bulunuşundaki deneyime benzetiyorum. Yemek mi pişirecek, yangın mı çıkaracak?
Bizde genelde yangın çıkıyor.
Kurumlar çalışanlarına sosyal medya kuralları koymuyor, koymalı.
BBC gazetecilere, emoji dahi olsa sosyal medyada görüş belirtmelerini yasakladı. Pentagon gibi savunma kurumları, çalışanlarına sosyal medya denetimi getirdi.
Kimlerin sosyal medyada canlarının istediği gibi paylaşım yapamayacağını dört yıl önce listelemiştim, hatırlatayım;
Bir, siyasi partilerde görevi olanlar,
İki, bir ekibin parçası olarak çalışanlar,
Üç, bir medya kurumuna bağlı gazeteciler,
Dört, öğretmenler,
Beş, hâkim ve savcılar,
Altı, asker ve polisler.
Not: Konunun ifade özgürlüğüyle ilgisi yoktur.
Aklımda kalan
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın grup konuşmasındaki üç cümle: Yerel seçimlerden ikinci parti olarak çıkmanın travması sürerken Cumhurbaşkanı Erdoğan parti grubunda konuştu. Konuşmasında üç cümle vardı ki hem seçim sonucunun nedenlerini hem de bundan sonra yapılacakları kafasında çözdüğünü gösteriyordu. “Milletimiz, bizden kapsamlı, samimi ve cesur bir özeleştiri yapmamızı istemiştir” cümlesinden anlaşılan, önüne konan üstünkörü analizleri dikkate almayacak demektir. “Biz, siyaseti birilerine imtiyaz sağlamak, makam, mansıp, koltuk ve unvan dağıtmak için de yapmıyoruz” demesi adrese teslimdi. Anlaşılıyor ki parti içerisinde kimler bunu yapmışsa isim isim biliyor. “Bu süreci, partimizin geleneklerine, hareketimizin kurucu esaslarına ve davamızın prensiplerine uygun şekilde yöneteceğiz” cümlesi de değişimi sürece yayacağını, son noktayı da kongrede koyacağına işaret.
Bir yanıt bırakın