Biden, bakabildiğince sert bakışlarla ve elinden geldiğince ekşimiş bir yüz ifadesiyle “Amerikalılara zarar veren bedelini öder” diyor. Başkan’dan habersiz kanser ameliyatı olan Savunma Bakanı, “Bu daha başlangıç! Devamı gelecek” diyor. Ama İran ile bağlantılı milislerin Ürdün’deki bir üste, ABD’li 3 personeli öldürdüğü saldırıya Washington’ın misillemesi, aralarında sivillerin de olduğu 16 kişinin ölmesine rağmen, beklendiği gibi sınırlı oldu.
Hatta, Trumpçı eski subaylar ve sivil uzmanların iddiasına göre, bu misilleme, Katar üzerinden İran’a haber uçurulan bir tür danışıklı dövüştü. ABD Merkez Kuvvetleri Komutanlığı’nın (CENTCOM), 85’ten fazla hedefe B-1 uçaklarıyla saldırı düzenlendiğini açıkladığı andan itibaren, Fox haber kanalını dolduran uzmanlar, ABD misillemesinin geç kaldığından hedeflerin karşı tarafa gerçekten zarar vermeyecek şekilde seçildiğine kadar, bir anlamda harekatın boyutunu küçümseyen ama diğer açıdan bakılırsa ABD’nin burada askeri değil siyasi bir manevra yaptığını söyleyen açıklamalar yaptı; yapıyor. Nitekim, Iraklı radikal Şii milislerin Hizbullah’a bağlı Hareket el-Nujaba grubunun sözcüsü Hüseyin el-Musavi de, ABD uçaklarının vurduğu hedeflerde askeri kişilerin bulunmadığını, sadece Iraklı v e Suriyeli sivillerin öldüğünü bildirdi.
ABD’deki Biden aleyhtarı cephenin seçimlere kadar abartmak için ellerine bir koz daha geçtiği, Teksas’a mülteci akınının durdurulamamasının ardından, şimdi de ülkenin İran karşısında güçsüz, çaresiz duruma düşürüldüğü iddiasını dillerine dolayacakları aşikâr. Ancak Hizbullah’ın yaptığı iddia edilen Ürdün’deki üsse düzenlenen SİHA saldırısına karşılık, “İran vekalet savaşı” sürdüren milislere karşı başka misillemeler yapılsa bile, ABD’nin patlamaya hazır barut fıçısı haline dönmüş bölgede yeni bir kıvılcımdan dikkatle kaçındığını söyleyebiliriz.
İran ile vekalet savaşının aleniyet kazanması ve vekalet yolundan çıkıp gerçek çatışmalara dönmesi, İran’ın bir şekilde doğrudan ABD veya İsrail saldırısına hedef olması, bölgesel olarak kalsa bile Ürdün, Lübnan, İsrail, Mısır arasında “savaş” çıkması önlenmelidir. ABD ve AB eğer bu son olayla bu dikkate sahip olduklarını gösteriyorlarsa, bunu çok olumlu bir gelişme olarak kaydetmek gerekir.
Böyle bir savaş, 1967 Savaşı gibi, sınırlı kalmayabilir. Ülkelerin hiçbiri 1967’deki gibi değil, hepsinin savaş gücü artmış. İsrail’in 120 gündür süren, soykırımı amaçlı olduğu mahkeme kararıyla belirlenen katliamı, Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da planlı yıkımı, bölge halklarını adeta böyle bir savaşa bizzat katılmaya hazır hale getirdi. Böyle şiddetli bir saldırı, İsrail’de Netanyahu’nun gözü kararmış savaş kabinesinin elindeki nükleer silahları kullanacağı ihtimalini ihtimal olmaktan çıkartır, bir anda bir küresel savaşı ateşleyebilir.
Böyle bir kıyamet senaryosu gerçekleşmese bile, İsrail bölgedeki her gelişmeyi bir Filistin devletinin kurulmasını tamamen imkânsız hale getirmek için fırsat sayacaktır. Biden, Filistin halkını düşünerek mi 3 askerinin intikamını böyle ılımlı ve sınırlı bir şekilde aldı? Yoksa 10 ay sonraki seçime, ABD’yi yeni bir ateşin ortasına atarak gitmenin siyasal maliyetini mi hesapladı?
Sebep her ne ise, sonuç–en azından şimdilik–olumlu görünüyor.
Bir yanıt bırakın