Dünyada çatışmalar ve savaşların sayısı oldukça çoğaldı. Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde iç savaşlar ve askeri darbelerle değişen rejimlerin sayısı gözle görülür şekilde arttı.
Neredeyse iki yıl önce Rusya’nın Ukrayna’yı ilhak etme çabasıyla başlayan savaş henüz dünya savaşına neden olmadı. Hatta tarih, Thomas Friedman’ın 4 Nisan 2022 yılında New York Times gazetesinde kaleme aldığı ‘Ukrayna ilk gerçek dünya savaşıdır’ başlıklı köşe yazısını sanki yalancı çıkarttı.
1. Dünya Savaşı 1914 yılında başlayıp, 1918 yılında mı sona erdi? Yoksa aslen 1914 yılında başlayıp, 1918 yılında ara verilip, 1939 yılında tekrar başlayıp, 1945 yılında mı sona erdi? Bu tartışmaları yapan tarihçiler var. Var olmaya da devam edecek. Aksi kabul edilene kadar 1. Dünya Savaşı 1914-1918 yılları arasında, 2’ncisi ise 1939-1945 arasında yaşandı. Toplumbilimde tanımlar ve analizlerde zaman ve mekan konuları çok önemli. Bir başka deyişle ‘Zeitgeist’, yani zamanın ruhuna göre değerlendirmede bulunmak gerekiyor.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı açtığı savaşta, sanki konvansiyonel savaş yöntemleri kullanıldığı intibası yaşanabilir. Bir başka deyişle 1. veya 2. Dünya Savaşlarının imgelerini içerdiği gözlenebilir ilk bakışta. Ancak tam da öyle değil. Çünkü teknolojik gelişmelerle birlikte, savaşın türü, tanımı da tamamen değişti. İHA’ların kullanımı, hibrid ve siber saldırılar, asimetrik tehditlerin sayısının artmış olması, onlara yönelik alınan önlemler gibi bir çok yeni unsur eklendi.
Saflar netleşiyor
Bütün dünya ülkelerinin de Rusya-Ukrayna savaşına bir şekilde taraf olmaları gerekiyor, taraf olmaları isteniyor. Transatlantik topluluk, Avrupa Birliği (AB), Japonya ve Güney Kore’yle birlikte Ukrayna’dan yana taraf tutuyor. Küresel Güney ve birçok Latin Amerika ülkesi ise, Çin, İran ve Kuzey Kore ile birlikte Rusya’nın saflarında yer tutuyorlar. Hamas’ın 7 Ekim tarihinde İsrail’e düzenlediği saldırıyla birlikte başlayan İsrail-Filistin çatışması da son derece ilginç. Zira bu savaşla ilgili olarak saflar biraz değişiyor ancak dünyadaki bütün ülkeler ya İsrail ya da Filistin’in yanında yer alıyor, yer almak mecburiyetinde kalıyor.
Bu ortamdan istifade eden ülkeler yok değil. Keza Milliyet gazetesinin 14 Ocak 2024 tarihli nüshasında dış haberler editörü Can Çırnaz’ın kaleme aldığı ‘Bölgesel kriz başladı’ başlıklı makalede de o tarihte İran’ın dört cephede savaştığının altı çizilmişti. Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da varlık gösteren ve çatışmaları körükleyen Tahran yönetimi o tarihten bu yana ayrıca Pakistan’a saldırarak 5’inci cepheyi de açtı.
Devletlerin bir tutum ve bir taraf belirlemeleri gerekiyor demiştik. Tarafsız olarak bilinen ve görünen İsviçre bile, İsviçre menşeili silahların Ukrayna’ya satılmasına veya devredilmesine izin vermeyerek zımnen Rusya’dan yana taraf sergilemiş oluyor. Taraf olmak için ille de omuz omuza aynı cephede savaşmaya gerek yok. Zira mühimmat veya siyasi, hatta ekonomik, kültürel veya göç konusunda sağlanacak destekle bile taraf olmuş oluyorsunuz. Bu çerçevede dünya savaşlarının tanımı değişti. Rusya-Ukrayna savaşı ile Ortadoğu, Latin Amerika, Afrika, Yemen, Mali ve Çin-Tayvan arasında yaşanan gerilimler, dünyadaki savaşları tanımlıyor. Ancak yerküredeki bütün ülkelerin bu çatışmalarla ilgili olarak taraf olmuş olmaları dolayısıyla zamanın ruhuna uygun bir 3. Dünya Savaşı yaşanıyor sanki… Ukrayna’nın Batı’ya yakınlaşması ve İsrail’in de doğusunda bulunan ülkelerle normalizasyon çabasına girmesi tektonik bir hareket oluştursa da, bölge dinamikleri ile Küresel Güney’in Batı’dan bağımsız bir şekilde davranması, Latin Amerika’nın ABD’nin boyunduruğundan kopması ve Güneydoğu Asya’da Çin’in etkisinin artması engel teşkil ediyor. 3. Dünya Savaşının tanımı değişti. Nükleer tehdit ise belirsizlik olarak duruyor; zira, tehditlere ve savaşların çıkmasına sanki engel değil.
Bir yanıt bırakın